Musaoğlu: “Biz resim eserlerinden ziyade pahalı duvar kağıtlarına önem veriyoruz”
Röportaj: Mayis Alizade
Yeniçağ: Azer bey,kendinizi okurlarımıza tanıtır mısınız? Nelerden etkilenerek sanatın bu azaplı-meşakkatli yollarına düşmeye karar verdiniz?
Musaoğlu: 1986 yılında Gürcüstan’ın Karayazı bölgesinin Gardabani kentinde doğdum. 2004 yılında kazandığım Tiflis Siyaset Akademisi’nden 2008 yılında mezun oldum. 2006 yılında iletişim fakültesi derslerine de katılarak Gürcüstan’da, Azerbaycan Türkçesinde yayımlanan birkaç basın kurumunda muhabir olarak çalışma fırsatı elde ettim. Mezun olduktan sonra Garadabani İlinin Aşağı Kepenekçi köyünde ingilizce öğretmeni olarak görev yaptım. Tiflis’teki Azerbaycan Dram Tiyatrosu’nda oyuncu olarak çalışmışlığım da var. 2018 yılından itibaren Azerbaycan Türkçesinde basılan Yeni Yol gazetesinin yayın yönetmenliğini yapıyorum. 2001 yılından itibaren kaleme almaya başladığım şiir ve öykülerim Azerbaycan ve Gürcüstan basınında ışık yüzü görüyor, gürcü ve özbek dillerine de çevrilmiştir.
Resim yapmaya ise tüm diğer çocuklar gibi küçük yaşlarımdan başlamama rağmen büyüyünce bu işin peşini bırakan çocuklardan olmadım. Doğup büyüdüğüm Gürcüstan’ın, Azerbaycan’ın ve dünyanın mühim fırça ustalarının yapıtlarını inceledim,akımları,tarz ve teknikleri derinlemesine öğrenmek suretiyle hep kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Liseden mezun olduktan sonra Azerbaycan’ın başkenti Bakü’deki Azim Azimzade Ressamlık Yüksekokulu’nda okumak istememe rağmen maddi sorunlar Bakü’ye zamanında gitmemi engelledi,geç kaldım. Tiflis Ressamlar Akademisi’nde kaydolma hayalimi gerçekleştirmeme ise o zaman dil bariyeri engel teşkil etti.Ruh dünyama pek uygun olmayan bir alanda eğitim görmeme rağmen içimde var olan ressamı hiçbir vakit öldüremedim. Belki çocukluk yıllarımdan çevremdeki gri renkten kaçmak için içimdeki ressamın renkli bir köşesine sığınarak onunla daha samimi oldum, çocukluğumun siyah-beyaz fotoğraflarındaki gibi renksiz dünyasına katmaya çalıştım.Sanatın bu azaplı-meşakkatli yollarında ellerinde fırça,önlerinde palet ve hiçbir çıkar gütmeden inançlı biçimde yürüyerek renksiz dünyayı boyayanların, güzelleştirenlerin arkasından yürümek aşkı beni de bu yolun yolcusu yaptı. Kendime ressam demeye çekinirken başkalarının bana ressam dediğini gördüm. Bu sözün ağırlığının altında kalmamak için daha çok sorumluluk duygusuyla daha çok çalışıyorum.
Yeniçağ: Sanat eseri yarattığınızda en çok nelerden etkileniyorsunuz. Mesela; Edebiyat, müzik, doğa, insan?
Musaoğlu: Saydıklarınızın hepsinden etkileniyorum. Ancak tüm bunların arasında müziğin diğer sanat çeşitleri arasında benim manevi dünyamda özel bir yerinin olduğunu söylemem gerekir.Bana göre şiiri de resimi de heykeli de ve hatta insanı da müziğin içine sığdırabiliriz. Ancak kimi şiirlerin, tabloların,insanların içine müziği sığdıramazsınız. İşte bundan dolayı müziğin, özellikle klasik müziğin sınırları geniştir, kozmiktir,daha büyük etki gücüne sahiptir klasik müzik. Benim konularım ağırlıklı olarak doğa ve insandır.
Yeniçağ: Hangi türlerde eser yaratmaya üstünlük veriyorsunuz? Herhangi bir türe üstünlük vermenizin nedenini öğrenmemiz mümkün mü acaba?
Musaoğlu: Resim yaparken hiçbir vakit türü düşünmüyorum.Elime fırçayı aldığımda portre de yapabilirim, natürmort da manzara da. İçerik kendi türünü kendisi buluyor. Konulu tablolar yapmayı daha çok seviyorum. Bana göre türünden asılı olmaksızın sanat eserinin ilk görevi insanı etkilemesi ve düşündürmesidir. Ben buna çalışıyorum. Tablolarımda ben ağırlıklı olarak insan ile doğayı karşılaştırıyorum, dikkati çevre sorunlarına çekiyorum. Ahşap saplı ufak bir baltadan tutun kitlesek kırımlar yapan füzelere kadar doğaya ve aynı zamanda insanın kendi eliyle kendine verdiği zararlara, felaketlere, savaşlara karşı protestolar var.
Yeniçağ: Ülkenizin ve dünyanın resim sanatında kendinizi hangi geleneğin içinde hissediyorsunuz?
Musaoğlu: Resimlerimde soyut ve sürreal fragmanlar var.Benim için şeklin ve rengin önemi vardır.Elbette ki her ikisi fikrin çekirdeği etrafında dönüyor. Ufak bir detay veya yanlışlıkla atılmış bir reng tablonun armonisini nasıl bozuyorsa,fikrini de bozuyor ve burada artık geleneğin, türün, akımın fonksiyonu kalmıyor.
Yeniçağ: Yapıtlarınızı sanatseverlere hangi yollardan sunmayı yeğliyorsunuz. Sergiler,müzayedeler,koleksiyoncularla doğrudan ilişkiler kurarak?
Musaoğlu: Müzayedeleri ve koleksiyoncularla doğrudan ilişkiyi tercih ederdim elbette. Şimdilik sergilerle yetiniyorum. Eserlerim çeşitli zamanlarda grup sergilerinde yer almıştır. İçinde bulunduğumuz zaman dilimində toplumlar sanata çok ilgi göstermiyor.Sergi bitince her şey unutuluyor. Biz resim eserlerinden ziyade pahalı duvar kağıtlarına önem veriyoruz. Buradaki müzelerde yer almamızı,galerilere yol bulmamımız ulusal kimliğimiz engel oluyor. Dünya piyasalarında yer bulmanın nasıl zor olduğunu ise söylemeye gerek yoktur diye düşünüyorum.Uzun lafı kısası Gürcüstan’ın bir vilayetinde bir ressam ve genel olarak bir sanat insanı olarak başarı kazanma yolunda ilerlemek,sizin de ifade ettiğiniz üzere azaplı-meşakkatli yollarda belki sürünmeye eşdeğer bir durumdur. Bunu ise gerçek sanatseverler anlayabilir.
Yeniçağ: Türkiye ile ilişkileriniz var mı? Türk resim sanatı üzerine düşüncelerinizi paylaşmanızı rica edebilir miyiz? Burada sergi açmak ister misiniz?
Musaoğlu: Türkiye’yle ilişkilerim yoktur maalesef. Oradaki sanatı kataloglar ve internet üzerinden izleme fırsatı buluyorum. Çağdaş Türk resim sanatı dendiğinde öncelikle Türkiye`de yaşayan sanatçı vatandaşlarım gözümün önüne geliyor: Tariyel (aziz hatırası önünde eğiliyorum), Teymur Ağaalioğlu,Ümmet Karaca,Hanlar Aliyev.Bu sanatçıların fırçalarından çıkmış kıymetli manzara,natürmort,figür ve portre tablolarının çağdaş Türk resim sanatını zenginleştirmesi beni de gururlandırıyor.İsimlerini büyük muhabbetle zikrettiğim ressamların tamamının doğup büyüdüğüm bölgeden çıkması arkadan gelenlere de güzel bir örnek olmuştur.Halihazırda Karayazı bölgesinde yaşayıp sanat eserleri yaratan Ali Aliyev ve Rasim Hasanov’un isimlerini okurlarla paylaşmayı kendime birç biliyorum. Resimlerimin Türkiye’de sergilenmesini çok isterim kuşkusuz. Türkiye bizim ressamlarımızı her zaman bağrına basmıştır,ümit yeri olmuştur.Bir gün bana da kısmet olacağına inanıyorum.